24 Ekim 2013 Perşembe

Kadın-Erkek;Anne-Baba ve Toplumsal Ahlak Üzerine

Son bir haftadır gündemi işgal eden "cani anne" haberi hepimizi etkilemiştir diye düşünüyorum. İlk tepkiler: "Bu nasıl annelik, bebeğini ölüme terketmiş", "Vicdansız, cani kadın..." vb. oluyor haliyle; çünkü vicdanımızda bir yerlere dokunuyor bir bebeğin ölümü...

Benim gördüğüm ise medyanın yansıttığından biraz daha farklı. Bir bebeğin ölüme terk edilmesinin kabul edilir bir yanı olmadığı aşikar fakat o bebeğin sorumluluğunun sadece "kadın"da olmadığı da apaçık ortada. Bu benim ilk aklıma gelen: Bebeğin dünyaya gelmesine vesile olan "erkek" nerede? Bugün bir açıklama gelmiş o cenahtan: "Benim bebekten haberim yoktu" görmedim, duymadım, bilmiyorum... Ne kadar inandırıcı? Bence hiç değil. Halihazırda tüm spotlar kadının üzerindeyken, bu şekilde kenara çekilmek zor olmasa gerek. Şeytan belli, bir taş da neden o atmasın ki...

Kadının anlattığı hikaye ise daha farklı: Yalnız geçen bir hamilelik süreci;herkesten saklanılmaya çalışılan gebelik; aileden, toplumdan çekinme utanç...Evde yalnız doğum...Hikayenin hepsi doğru olmayabilir ama ortada olan şey; "ahlak" dediğimiz mefhumun evlilik dışı ilişki ve çocuk üzerinden beynimize kazıdığı yargıların bir insanı çıkmaza sürükleme hali...

Dikkat ettiniz belki bebeğin dünyaya gelmesinden sorumlu kişilere kadın-erkek diye hitap etmek istedim; çünkü hikaye annelik-babalık hikayesi değil; ortada bir "anne" ya da "baba" yok. Çıkmazdan akli dengesi epey sarsılmış bir kadın ve üç maymunu oynayan bir erkek var. Bir de hikayedeki tek masum bebek... Spermlerimizin döllenmesiyle bebek dünyaya geliyor ama anne-baba olabilmek başka bir şey; bu haber için iki bireyin de bu noktadan epey uzak olduğunu görüyoruz. Bu kısmı açıp, Amerika'yı yeniden keşfetmeye gerek yok.

Uzman olarak gördüğüm; eve geldiğinde cansız bebeği biberonla beslemeye çalışan, sonra alıp bebeği hastaneye götüren öncesinde ise iki biberon mamanın bebeği iki gün tok tutabileceğini ve yaşaması için üstünü örtmenin,sıcak tutmanın yeteceğini düşünen realiteden kopmuş, psikotik belirtiler gösteren bir kadın, bir "cani" değil...

İnsan olarak gördüğüm ise toplumsal ahlakın çürümüş ve kokuşmuşluğu; bir "şeytan" belirleyip taşlama isteği (Vurun Kahpeye misali...) ve "dişi" üzerinden yürütülen bir karalama kampanyası. Acaba hiç düşünmüyor muyuz; bu kadın evlilik dışı bebeğini rahatça doğurabilseydi, ilişkisini sır gibi saklamak zorunda kalmasaydı, kadının ailesi kızlarını koşulsuzca kabul edebilseydi, o "vah vah" dediğiniz bebek yaşıyor olabilirdi...

Hala kalıplaşmış zihinlerimizin ve toplumsal yargılarımızın bu konuda suçsuz olduğunu mu düşünüyoruz? Eğer vicdanınız sadece "kadın"ı "cani" ilan ediyorsa durup düşünme vaktidir derim. Burada hepimizin elleri kirli, o bebeğin ölümünden hepimiz sorumluyuz, olayın içinde olan ise ruhsal yapısı oldukça tahrip olmuş bir "kadın"...

Ve biliyoruz ki ruhsal problemler ve malum tahribatlar hiçbir zaman toplumdan ve çevreden bağımsız değildir. Zihinlerimiz bize bağımlıdır ama dış mekandan bağımsız değildir...

Kalıplaşmış zihinlerle bilişsel körlükler yaşamak normal çünkü göz yalnızca zihnin kavramaya hazır olduğu şeyleri görür. Zihinsel körlüklerimizin en aza inmesi, galeyana gelmeden daha duyarlı düşünebilmek hepimiz adına dileğimdir...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder