15 Ekim 2012 Pazartesi

Anne-Baba-Çocuk Arasında” Uzman” Kalabilmek…



Anne-baba-çocuk arasında duran kişi olmanın iyi gelen ve zorlayan yanları üzerine bir yazı bu… Nerden çıktı derseniz uzun süredir (bu işi yaptığımdan beri diyelimJ) kafamı kurcalıyor zaten. İnsanlar gelip size çocukları hakkında danışıyor; dinliyorsunuz, değerlendiriyorsunuz ve “çocuklarını” onlara anlatıyorsunuz…

Aslında yazarken tekrar fark ediyorum ki ne kadar zor bir süreç anne-baba için… “Dış kapının mandalı” gelip çocuğunuzda bu var şu var diye konuşuyor karşınızda… Bunu şöyle yapın, bunu yapmayın, bunu yapmadığınız için bu olmuş vıdı vıdı… Siz uzman olarak ne kadar “empatik”, ne kadar “yapıcı”, “suçlamadan” vs. söyleseniz de haliyle dokunuyor, dokunmaz mı… İlk sorgulanan belki de ebeveynlik becerileri oluyor. Kimi aile bunu direk soruyor kimisi bir takım dolaylı yollardan veriyor o mesajı size… İşte bu noktada aile için zor bir karar verme zamanı: sisteme yabancı birini almalı mı?

Bir ailenin, bir çocuğun hayatına hem dışarıdan hem içeriden bakmaya çalışmak zor, dikkat gerektiren, hassas bir iş… Sanırım en çok dikkat edilmesi gereken nokta “danışmaya gelen çocuğun sizin çocuğunuz olmadığını” hep aklınızda tutmak… Ne çok sahiplenmek ne de çok uzak durmak… Dinlemek ama yargılamamak, eğriyi doğruyu görmek ama suçlamamak…

Zor oluyor… Ama imkânsız değil… Bu zamana kadar fark ettiğim şey ne zaman hem ailenin hem de çocuğun yanında durduğunuzu tam olarak hissettirirseniz; “ahaaa sizi yakaladım, bu çok yanlış” değil de “bu, probleme yol açabilir, bunu sizin sisteminizde sizinle beraber nasıl irdeleriz/çözeriz” derseniz; hem mesafeli hem de yakın olabilirseniz yani “tepeden bakan uzman”  değil “aynı seviyede duran ama hem dışarıdan hem de uzman gözlüğüyle bakabilen” olmak daha kabul edilir oluyorsunuz…

Bu aslında “kendi duygularınızı işin içine karıştırmadan”, “duygularınızı dinlemek” gibi bir şey sanırım…

Çok da anlatılmıyor aslında anne-baba-çocuk arasında kendi insaniyetinizi/özünüzü kaybetmeden uzman gözlükleriyle bakabilmek zor iş; çünkü durduğunuz yer “araf” gibi bir yer: doktor değilsin incele, tanıyı koy, ilacı yaz; öğretmen değilsin anlatıp, öğreteceğin somut şeyler sınırlı; arkadaş değilsin mesafe olmadan objektivite olmuyor… Bu da bu işin dilemması sanırım…

Ha tabi ki bu yazıyı ben bunu çok iyi yapıyorum diye yazmadım, haşaaa!!!Tabi ki burada yazmadığım eksik gedik başka pek çok unsur var. Zaten bu yazı ne bir ders, ne bir öneri, ne de bilgilendirme… Sadece bu hep aklımın içindeki “uzman kurdu”: nerde durduğumu bilememek değil, dengede durmaya çalışmak…

11 Ekim 2012 Perşembe

Bir kitap, bir film ve bir site:)


Uzun upuzun bir aradan sonra elim tekrar yazmaya gitti... Bloğuma geri döndüm:) Bloğun bu seneki açılışını 3 öneri ile yapmak istedim:

Kitap: Önereceğim kitabın adı "Zor Bir Ailede Büyümek" iletişim yayınlarından çıkmış bir kitap. "Bana aileni söyle sana kim olduğunu söyleyeyim" tarzında bir kitap diyebilirim:) Okuyun, kendiniz yorumlayın kitabın arkasından bir bölüm:
"Her birimiz küçükken anne-babalarımızın içimize ektiği zihinsel ve duygusal tohumlarla büyüyoruz. Kimi ailelerde bu tohumlar sevgi, saygı ve bağımsızlık kaynağı olurken, ne yazık ki bir çok ailede tohumların arasında korku, yaptırım ve suçluluk duyguları da bulunuyor. Bu tohumlar biz büyüdükçe filizleniyor ve yetişkinlik hayatımızda duygularımızı, davranışlarımızı, dolayısıyla başkaları ile kurduğumuz ilişkileri etkiliyor. Kitap, küçükken anne-babaları tarafından fiziksel, duygusal ya da cinsel tacize maruz bırakılan, korku ve suçluluk duygularıyla büyütülen ya da bakımları sağlanmayan yetişkinlere, hayatlarını yeniden kazanmanın kapılarını aralıyor." 

Film: Her yerde söylüyorum buradan da söyleyeceğim "We Need to Talk About Kevin" (Kevin Hakkında Konuşmalıyız) mutlaka izlenmeli...Anne-çocuk bağlanması, aile içi ilişkiler vb.nin "uç" ama ders almaya değer şekilde anlatıldığı çarpıcı bir film...Çok etkileneceksiniz..

Site:  "Bir Dolap Kitap" çok tatlı iki insanın hazırladığı bir çocuk kitapları sitesi...Bizzat tanışma fırsatımız oldu, bize "İkinci Adım" projesinde kitap listeleri hazırladılar, çok da güzel oldu:)Mutlaka takip edin derim:)

Şimdilik bu kadar..Bundan sonra daha sık görüşeceğiz sanırım:)



17 Mart 2012 Cumartesi

Meydan Okuyan Çocuklar, Sınır Koyamayan Aileler


Günümüzde çocuklar daha hızlı büyüyor gibi… Çocuğunuz kendi haklarından, “yapmak “istediklerinden, kesinlikle “yapmak” istemediklerinden bahsediyor; sizi, dinlemekte ve yapmasını istediğiniz şeyleri yapmakta zorluyor mu? Güzel haber; çocuğunuz büyüyor ve bireyselleşiyor; dikkat etmeniz gerekense; bu durum çok sık oluyor; ayak diretmeler, tutturmalar ve çocuğunuzun karşısında çaresiz “anne-baba” profiliniz gün geçtikçe belirginleşiyorsa ipin ucunu, kaçmadan yakalamanız gerektiği… İşte tam bu noktada, çocuklar büyüdükçe sağlıklı keşiflere izin verecek kadar geniş; güvenliklerini sağlayacak ve sorumluluk kazandıracak kadar kısıtlı; ancak gelişim ve değişime fırsat tanıyacak kadar esnek sınırlara ihtiyacınız var. (Mackenzie, 1998)
Sınır Belirleme Uzun ve Dinamik Bir Süreçtir
Bir önceki paragrafta belirtildiği üzere anahtar kelimeler “geniş, kısıtlı ve esnek”… İlk bakışta birbirinden bağımsız ve tutarsız gibi gelseler de söz konusu durum çocuğunuza sınır koyabilmek olduğunda bu kombinasyonun işinize fazlasıyla yarayacağı aşikâr; çünkü kurallar ve sınırlar çok katı ya da esnek olduğunda çocuktan beklenilen davranışı elde etmek kolay olmayacaktır.
İlk olarak çocuklar hem fiziksel hem de zihinsel olarak gelişirler, büyürler ve çocuğunuza belli bir yaş için koyduğunuz bir kural iki sene sonra işe yaramayabilir. Bu nedenle kurallar ve sınırlar güncellenmelidir.
İkinci önemli nokta sınır ve kuralların ne şekilde konulduğudur. Sınırlar ve kurallar,  tepeden inme ya da dayatılarak konulduğunda; sadece çocuğun fikirleri alınarak, inisiyatifin tamamen çocuğa bırakıldığı durumlarda ya da sürekli değişkenlik gösteren, tutarsız davranışlar yaratan kural ve sınırlar yaratıldığında, ortaya çıkan tablo sağlıklı olmayacaktır. Çünkü aşırı kontrol öğrenmeye engel olur ve çocuğunuzda öfke, kaygı yaratabilir; çok geniş olan sınırlar ise kontrolsüzlük hissi yaratır, ebeveynin yetkinliğine olan güven azalır, bu da çocuğun kendisini anne-baba yanında güvensiz hissetmesine neden olur. Kural ve sınırlar değişken/tutarsız olduğunda ise çocuklar stabilite arayışı içine girerler, ebeveyni sürekli test ederler, bu durum,  bir müddet sonra çocukta isyan duygusu yaratır ayrıca ebeveynlerin bu davranış şekli ile kural ve sınır oturtması pek mümkün değildir.

Çocuklar Sınırlara Neden İhtiyaç Duyarlar?
* Çoğumuzun bildiği bir örnek vardır “Denizde mi yüzmek istersiniz yoksa havuzda mı?” Deniz her ne kadar özgürlüğü, sonsuzluğu vb. insanın ruhuna iyi gelen pek çok olumlu duyguyu barındırsa da “havuz” sınırları belirli daha güvenli bir ortamdır. Çocuklukta sınırlar “güven” duygusunun temelini oluşturur. Bu nedenle sınırlar çocuğunuzun dengeyi sağlamasına yardımcı olur.
* Sınırlar, çocuk dış dünyaya çıktığında (okul, sosyal ortamlar, ikili ilişkiler vb.) çatışmalar, reddedilmeler ve olumsuz tepkilerle karşılaşma olasılığını düşürür; çünkü çocuk dış dünyaya bu normları öğrenmiş olarak adım atar.
* Sınırlar, onaylanan davranışları tanımlar; bu nedenle çocuklar başlarını belaya sokmamak ya da olumsuz geri bildirimlerle karşılaşmamak için bu davranışları deneyimleyip, öğrenmeye ihtiyaç duyarlar.
* Sınırlar, çocukların ilişki kurma biçimlerini tanımlar. Şöyle ki çocuklar belirli sınırlar sunulduğunda, ilişkilerle ilgili belirli cevaplar almaya başlarlar. Burada kontrol kimin elinde? Ne isteyebilirim ve ne kadar ileri gidebilirim? Bu davranışı yaparsam ne olur? gibi soruların cevapları çocuğun kafasında şekillenir, bu da günlük yaşantısında ve akademik hayatında ona en çok lazım olacak becerilerden biri olan muhakeme duygusunun gelişimine önemli bir katkıda bulunur.
* Sınırlar çocuğunuzun büyüme süreci boyunca takip ettiği emniyet çizgileri ve kural levhaları gibidir. Çocuğunuz gelişip büyüdükçe, çizgiler ve levhalar onu farklı şekillerde yönlendirir ve çocuğunuz için büyümek daha somut ve anlaşılır bir hal alır.
Çocuğunuza Sınır Koymanın Püf Noktaları
-          İlk dikkat etmeniz gereken kural ve sınırı çocuğunuzun yaşına uygun şekilde belirlemek olacaktır. Örneğin 14 yaşındaki çocuğunuza, akşam 9’da yatması için bir kural koymaya çalışmak boşa bir çaba olacaktır.
-          Net ve belirgin olmak ikinci önemli nokta, çocuğunuzdan ne istediğinizi net bir şekilde ifade etmeli ve bu tutumunuzu her koşulda korumalısınız.  Sabahları evden çıkmadan önce televizyon izlediği için sürekli geç kalan çocuğunuza “Sen üstünü giyinmeden, televizyonu açmana izin vermeyeceğim” demek net bir tavırdır. Bunun yerine “Hadi kapat artık teli, sana bir daha TV yok” vb. atışmalar, tartışmalar çocuğunuzun sınırları zorlamasından başka bir işlev görmeyecektir.
-          Sakin ve kararlı durabilmeli; krizleri yönetebilmelisiniz. Çocuğunuza sınır koyarken tutturmalar, ağlamalar zaman zaman öfke nöbetleri yaşanabilir; bu gibi durumlarda sizin sakin ve kararlı olmanız, çocuğunuzun durumunu ve duygusunu ona yansıtmanız, bu durumun, bu kuralı değiştirmeyeceğini uygun, kesin ve cezalandırıcı olmayan bir dille anlatabilmeniz önemlidir. Siz bu tutumunuzu sürdürdükçe, çocuğunuz sizi ne kadar zorlayabileceğinin sınırlarını öğrenecektir ve edinmesi gereken davranışı sonunda benimseyecektir.
-          Tutarlı olmalı çocuğunuza çifte mesajlar vermemelisiniz. Kurallar ve sınırlar ebeveynin o anki psikolojik moduna ya da ebeveynin belirlediği başka bir duruma uygun olarak değişmemelidir. Evet, evin patronu ebeveyndir ama bu, ebeveyne istediği zaman kural koyma istediği zaman kaldırma yetkisi vermez; çünkü unutmayın çocuklarınız sizi model alır, bu şekilde o da “canı isterse kurala uyar, istemezse uymaz”
-          Kural sayısını az tutmak, işleyiş açısından önemlidir. Çeşit çeşit konuda bir sürü kural çocuğunuzun kafasını karıştırır. Kural ve sınırlarınızı önem ve öncelik sıralamasına koymak ve sınırlı tutmak bu noktada önemlidir. Örneğin, kendi güvenliği ve başkalarının güvenliğine dair kurallar ilk sıralarda yer alır, sonrasında toplum içinde uyulması gereken kurallar ve ev kuralları gelebilir.

Kaynaklar:
- Mackenzie,R.,J.,1998. Çocuğunuza Sınır Koyma.HYB yayıncılık, Ankara, 2004.
- Yazgan,Y., 2007. Çocuğunuz Sizden Ne Bekliyor? Çocuğunuzu anlamaya giden yolda 250 soru ve cevap. Kapital Yayıncılık, İstanbul, 2007.

8 Mart 2012 Perşembe

Farklılık, arayış, kabullenme ve ayrılık üzerine bir film… Extremely Loud&Incredibly Close (Çok Gürültülü ve Çok Yakın)



Bu film dünyaya çok farklı bir pencereden bakan bir çocuğun hikâyesi… Oskar’ın ölümü, ayrılığı, öfkeyi, merakı ve  “yetişkin dünyasına ait” pek çok farklı şeyi kendi bakış açısıyla yorumlayışını anlatan bir film… Oskar 10 yaşında, zeki, meraklı ve keşfetme dürtüsü çok yüksek (bizlerin Asperger Sendromu, Oskar’ın ise filmde “AssBurger”J olarak adlandırdığı sendrom) bir çocuk. 11 Eylül saldırıları sırasında babası da ikiz kulelerde bulunuyor ve film Oskar’ın babasına ait bir anahtarın nereye ait olduğunu keşfetme yolculuğu üzerine kurulmuş… Tabi ki bu çok genel bir tanımlama…
Bir film eleştirmeni değilim fakat film boyunca akranlarından “farklı” bir çocuğun olayları, yorumlayışı, duygularını ifade edişi, olaylara verdiği tepkiler filmin sonuna kadar sizi sürüklüyor. Asperger sendromu olan bir çocukla tanışmamış kişiler için ise onların iç dünyasını ve sosyal yaşantılarını anlamak adına mutlaka izlemeye değer…
Filmi izlediğinizde fark edeceğiniz diğer bir nokta ise, ebeveynlerin ve çocuğun yaşam alanındaki diğer yetişkinlerin; ona davranış tarzları, farklılığını kabullenişleri ve günlük yaşam içinde onun da hoşuna gidecek tarzda alanlar yaratmaları bir çocuğun hayata tutunmasında nasıl önemli bir rol oynadığı… “Çocukla çocuk olmak” biz de hep olumsuz şeyleri ifade etmek için kullanılır ya; belki çoğu yetişkinin öğrenmesi gereken zaman zaman “çocukla çocuk olmanın” aslında söylenildiği kadar olumsuz olmayacağı ama bu işin hakkını vermenin de o kadar kolay olmadığıdır. “Oyun” deyip “çocuk” deyip geçmeyin bir çocuk herkese o dünyaya giriş vizesini kolay vermiyor… İpuçlarını iyi yakalamak lazım… Bu filmdeki anne-baba ise bunu bir yaşam şekli haline getirmiş, izlerken insanın Oskar gibi “araştırmacı, bilim adamı, dedektif vb.” olası geliyor…
Velhasıl kelam izlenmeye fazlasıyla değecek bir film bence, zaten 5 dalda Oscar’a aday olmuş…Aramak mı bulmak mı? Filmi izleyip cevabını siz verin…
NOT: Asperger sendromu nedir ne değildir, beni literatüre boğmadan anlasam olmaz mı diyenler için bir kitap ve bir film daha:
Film: Ben X  Kitap: Süper İyi Günler

5 Mart 2012 Pazartesi

"Çocuklar Okulu Neden Sevmez?" (Daniel T. Willingham)



Artık hayatın tesadüflerden ibaret olmadığına kesinkes inanıyorum. İster adı enerji, ister sinerji ya da son zamanın en popüler konusu "kuantum" vs. deyin, hayatınızda olan şeyler bir şekilde seçimlerinizi, "seçmediklerinizi" yönlendiriyor.

Neden böyle bir giriş yaptım? Şöyle ki şu sıralar yaptığım işten ve üzerine çalıştığım vakalardan mütevellit kafamı  "çocuklara okul nasıl sevdirilir ki?" ya da " nasıl bir teknik denesem de şu konuyu bu çocuk için daha akılda kalıcı hale getirebilsem" üzerine düşünmekteydim. Alanda çalışan büyüklerimizden öğrendiğim ya da internet araştırması sonucu bulabileceğimiz bir takım teknikleri kullanarak iyi sonuçlar elde edebildim amma velakin yine de kafamda yerine oturmayan bazı taşlar vardı. Neler mi? "Bunca yıldır üniversitede, yüksek lisansta, eğitimlerde beynin yapısını, öğrenmenin mantığını vıdı vıdı bir sürü şeyi öğrendim durdum, ama keşke bir de şunu şöyle daha basit, daha anlaşılır; hem benim hem de danışanlarım adına faydalı hale getiren bir yol bulabilsem" ya da "Uzun süreli hafıza, aktif bellek yürütücü işlevler, işitsel dikkat vb gibi ben ve alandan olanların bir çırpıda anlayabildiği terimlerin yurdum insanı için de anlaşılır hale geldiği yayınlar olsa/çoğalsa " gibi temennilerim mevcuttu.

Yazının başlığında verdiğim isim ise okuma, anlama, hafıza, öğrenme vb. süreçleri hem alanda çalışanlar, hem de eğitimciler tarafından günlük hayatla birleştirerek anlatan başka bir isim. Bambaşka bir kitap ararken karşıma çıkan bu kitap,kendini akıcı bir şekilde okutabilen nadir "mesleki" kitaplardan biri...Yazarında (biraz ukalaca olsa da :) kitapta belirttiği gibi bir sonraki bölümü cidden merak ediyorsunuz. Okudukça da şimdiye kadar bildiğiniz bazı bilgiler daha akılda kalıcı bazı bildikleriniz ise "Hadi canım, bunun sebebi bu muymuş?" ya da "Vaw ben de düşündüğümü sanıyordum!" gibi cümleler kurarken bulabilirsiniz.

Kitap hakkında tabi ki detaylı bilgi veremiycem,heyecanı kaçmasın; alınız ve okuyunuz:) Söylemek istediğim şudur ki bu kitap benim derdime fazlasıyla derman oldu hem de aslında bu kitabın ofis kütüphanesinde uzunca zamandır gözümün önünde durduğunu ama karşıma pat diye çıkıveresi gelmesinin ben de yarattığı "tesadüfi sinerjiyi" sizle de paylaşmak istedim.

Bu bağlamda sizlerin de önereceği kitaplar varsa memnuniyetle alıp okumak isterim. Şu an kitabın ortasındayım, fikrim değişirse hemen not düşerim:))))))))

NOT: Bu konu hakkında katkısı bulunan Türk yazarları ve uzmanları da atlamak istemem. Öğrenme, beyin, dikkat vb. üzerine Yankı Yazgan'ın kitapları; karikatür ve günlük örneklerle şekillenmiş oldukça faydalı bilgileri içeren  "acil başvuru" kitaplarıdır:)








1 Mart 2012 Perşembe

İndirimli psikolog!!



Pek çok internet takipçisi gibi ben de zaman zaman indirim/fırsat vb. sitelere girip alış verişler yapıyorum; hatta bazen gerçekten işe yaradıkları da oluyor. Son zamanların bu en "trendy" uygulamaları acaba bir gün bizim mesleğimizde de olur mu diye geçenlerde bir arkadaşımla konuşup, gülüşmüştük(!) " Üç danışan önerene bir seans bedava ya da bugün .....com'da _____ danışmanlık %25 indirimde" gibi kulağa pek de hoş gelmeyen cümleler kurup, hatta bir anda gülmekten dahi vazgeçmiştik..."Yok artık..." diyerek bitirdiğimiz bu konuşmanın " Evet artık artık..." dedirttiği gün bugün oldu benim için...

Bir konu hakkında gezinirken nette, bir merkezin sitesine girdim ve gördüğüm reklam şuydu "sitemize üye olun, indirimlerden faydalanın" yanlış okuduğuma kanaat getirerek bir kez daha okudum ve buna benzer başka siteler var mıdır acaba diyerek kendimi bu konuyu googlelarken buldum...Evet varmış, hem de o kadar çok varmış ki heralde bir biz kalmışız bunu duymayan:)

Tabi serde psikolojik danışmanlık olunca, bir sakin ol hemen tepki verme bir düşün dedim kendi kendime...Düşündüm de, düşündüm taşındım, süzgeçten geçirdim şimdi öyle yazıyorum: Pes!!

Yapılan bir "meslek", dolayısıyla bkz. meslek tanımına "Bir kimsenin yaşamını sürdürmek, geçimini sağlamak için yaptığı sürekli iş; zihinsel sanatsal vb. çalışmaya dayalı iş." Hepimiz bu işten bir şekilde geçimimizi sağlamaya çalışıyoruz, bu sebepten günümüzde mesleki anlamda da adınızı duyuran en etkili yol "reklam"; ama burda bunun ayarı biraz kaçmış gibi geliyor bana... Reklamımı yapayım derken temeli kaçırıp, bu kadar "kapitalist" olmaya gerek var mı diye sormak istiyorum...

Bu yazıyı okuyan bazılarınız "Sen acaba bunun neresinde duruyorsun" a gelecek bir takım eleştiriler yapıyor olabilirler, hatta çok haklı da olabilirler. Ama burda vurgulamak istediğim temeli insana yardım olan bir işin bu kadar metalaşıp ticarileşmesi üzerine, ucundan kıyısından değil hatta belki göbeğinden kendime de geliyor bu yazı (böyle bir indirim ilanı vermemiş olsam da)...

İşte sanırım burada meslek tanımı, meslek yasası, uzmanlık prosedürleri gibi bir sürü denetlenmeyen, çerçevesi olmayan olsa da uygulaması olmayan konulara geliyoruz...

- Uzman kimdir? (yüksek lisansını tamamlayan herkes bu alanda uzman mıdır? yoksa deneyimime mi bakılmalıdır? uzmanlık ömür boyu hiç bir denetlemesi olmadan taşıyabileceğiniz bir ünvan mıdır?)
- Danışmanlık merkezlerinin seans ücretleri nasıl belirlenir? ( 50 TL den 1000 TLye kadar danışmanlık hizmeti veren "uzman" var bu şehirde, bu neye göre nasıl belirlenir?)
- Psikolojik danışmanlık sadece belli bir ekonomik düzeye erişmiş kişilerin alabileceği bir hizmet midir? Neden SGK çoğu merkezde işe yaramaz?

Bunlar aklıma gelen ilk sorular, daha pek çok soru vardır eminim...Bu nedenle bu alanda denetim ve yasa olmalı (uygulanmalı) ve herkesin  eşit düzeyde yardım/indirim alma hakkı olmalıdır...Bu düzenleme hem mesleki anlamda yetkinliği daha ön plana çıkaracak; mekan/yer/isim değil de "danışana fayda" iş yapacak; işte o zaman belki-sevgili hocalarımın kulakları çınlasın- üniversite süresince sürekli duyduğumuz "etik" kelimesi kitaplardan çıkıp, meslekteki anlamını bulacaktır.






29 Şubat 2012 Çarşamba

GİRİZGAH:)


Blog yazmak fikri aslında uzunca zamandır aklımda... Hem mesleki paylaşımlarda bulunmak, hem gündemi takip etmek ve yorum yapabilmek adına bloglar geniş bir alan sağlıyor...
Bu blogda neler olacağına gelirsek:
- Ailelere, çocuklara, meslektaşlara yönelik yazılar,
- Benim de sıkça takip ettiğim site önerileri, zaman zaman yeni siteler,
- Tabi ki kitap önerileri,
- Gündeme dair (eğitsel, psikolojik vb.) haberler, yorumlar
- Ve sizlerden gelenler...

Monotonluktan uzak, paylaşımla zenginleşen bir blog olması dileğimle...
Ceren